|
||||||||||||||
Konuk Defteri
Yıllar sonra selam yazalım kale mi kiralim Mudanya dan selamlar.. yeni yusufelinden selamlar. eski yusufeli yavaş yavaş sular altında kalmaya başladı bir tarih sular altında kalıyor. görmek isteyenlere arkadaşlara duyrulur. Artvinden hayırlı günler Artvinden hayırlı günler değerli oğdarlı dostlar her şey gonlunuzce olsun Sisteme giriş
Çevrimiçi
Şu an bağlı olan kullanıcılar:
11 konuk ve 0 kayıtlı kullanıcı çevrimiçi. Şu anda sitemizde konuksunuz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz. |
OĞDAR TARİHİGönderen: Mustafa Gümüş Tarih: 25 Ağustos 2016 PerşembeKonu: Tarihçe AYHAN DEMİRHAN IN ÇALIŞMASI: 1835 YILINDA OĞDAR: 1835 Yılında Oğdar'da yapılan nüfus sayımında köyde 65 hane olup Olur ilçesinin Tavuskar köyüne (nahiye) bağlıydı. Katibin ihmalkarlığı nedeniyle tamamına yakın ailenin lakabı yazılı değildir. Yalnızca Gedikgil ve Mollagil kayıtlara geçirilmiştir. 1900 yılı öncesi sülaleler-günümüzdeki soyadlar şöyledir: Abusoğlu: Seyhan Alioğlu:Gümüş Baducaoğlu:Alkan, Çınar Bataloğlu: Çelik Bekirhocaoğlu: Polat Çılbıroğlu: Bilgili, Karaduman Delibaşoğlu: Aydemir, Özdemir Delihasanoğlu: Kılıç Demircioğlu: Demirci Dervişoğlu: Orhan Durakoğlu: Gültekin Efendioğlu: Demirhan Elvanoğlu: Alan Gedikoğlu: Gülçay Habipoğlu: Yanar Haliloğlu: Bağdatlı Hampaoğlu. Anar İbrahimhocaoğlu: Doğan İdrisoğlu: Aras İstanbulluoğlu: İstanbullu Kadıoğlu: Azrak Kekeleoğlu. Yılmaz Köçekoğlu: Şen Köseoğlu: Köse Küçükosmanoğlu: Ata Mollaoğlu: Akistanbullu Nasifoğlu: Ayar Saniefendioğlu: Kayhan Serdaroğlu: Karakoç, Keskin Sıddıkoğlu: Demirbilek Sırmaoğlu: Karadağ Şatiroğlu: Koç Tutıoğlu: Demirtaş, Kurt, Uçar Yahyaoğlu: Gümüş, Özkan Zirekeoğlu: Özder -Saral,-Uçar,-Yanar Köyümüzde Saral ve Azrak soyadlı aile yoktur. Kaynak: Osman COŞKUN OĞDAR ZAMANIGönderen: Mustafa Gümüş Tarih: 25 Ağustos 2016 PerşembeKonu: Sosyal yapı YILLAAAAR ÖNCEEEEEEEEEE Muhtemelen ŞİMDİ Harman zamanıdır Oğdarın Ekinler biçilir saplar bağ oluyordur yaylaların en kalabalık zamanı herkes tarlasında Yukarı yayla zamanı Ekinler sararmaya Güzlüklar tahıllar olgunlaşmaya başladı bir yıl bekledi insanı tahılı toprağa ekeli tam bir yıl oldu başka başka memleketlerde bir yılda 3 hasat olurken benim memleketimde bir yılda bir hasat olue başka memleketlerde bire yirmi alınırken benim memleketimde bire beş ancak alırız yinede değişirmisin desen çukurova ile oğdarın yaylasını yan bakmam çoç yeter harrana yaylalar çukurova duzlar konya ovası güzeldir memleketim muhtemelen şimdi harman zamanıdır Oğdarın harmanlar sapla samanla doludur bacalar da bağlar kurumayı bekler Merabakeden gelmiştir şimdi öküz harmana gidecekler seçilir diğerleri çayırlara Muhtemelen en kalabalık zamanıdır oğdarın en güzel zamanı en verimli zamanı yanı HARMAN zamanıdır köyümün Muhtemelen Şikerde kızılcıklar kızarmış can erikleri çatal erikler sararmış üzümler ballanmaya başlanmıştır Muhtemelen Lüksette gezlorda yaz pantaları olgunlaşmaya armutlar sulanmaya başlamıştır en güzel zamanıdır Oğdarın biraz sararmıştır dağları Kordiyette ot bile kalmamıştır Samela iyice bozkıra dönmüştür ama Düzlarda kartol çıkmıştır Şalgamlar kafa yapmıştır Muhtemelen Harman zamanıdır Rahmetli nenemin en güzel yemeklerini yaptığı zamandır kartolu soymadan doğrar içine pitna yeşil soğan doğrar koca kuşhana ile kartol yemeği yapar kuruyan tandır ekmeklerini en büyük siniye doğrar biz çocuklar heycanla elimizde kaşıkla beklerken kuşhanayı tepsiye devirir tepurun yanında montof inekten yaptığı puşloru olurdu bir demet yeşil soğanda maydanozu kinziyi ilk nenemin sofrasında yemiştim bir montof inek ile kaçımızı büyütüp adam etti Muhtemelen HARMAN Zamanıdır oğdarın Bütün harmanlar dolu bocuruklar kemler gem tahtaları urganlar sampah en kiymetli zamanıdır Dedem gezlorun çinavından kargacından en ince en uzun en düzgün harman çubuklarını yapmıştır Çocuklara en çok iş düşen zamandır harmanda tahtaya oturacak yayladan sapı taşıyacak samanı mereğe dürtlayacak En güzel zamanıdır köyümün Harmanın kedelinde oturmuştur Husen emi elinde Şikerden getirdiği Bahalı gelinin bir tabak kızılcık kızılcık erik birkaç saman Harman makineleri her mahalleden her harmandan seslenir kışa hazırdır tahillar samanlar yine kıt kanat yetecek Ambardaki un AĞUSTOS EYLÜLDÜR OĞDARIN YAZI ÇIKAR SEYRANGAHA GELİNİ KIZI boşuna dememişler MUHTEMELEN EN GÜZEL ZAMANIDIR KÖYÜMÜN ŞİMDİ. 25-08-2016 YUSUFELİ ADETLERİGönderen: Mustafa Gümüş Tarih: 23 Ağustos 2016 SalıKonu: Sosyal yapı Çapan Çapan “Çapan çapan elleri/Kırılmasın kolları/Kırılırsa kırılsın/ Komşu kızının elleri” dörtlüğü ezgi ile söylenerek çocuğa el çırptırılır. Ayak Oyunu Üç dört yaşlarındaki birkaç çocuk, ayakları otaya gelecek şekilde otururlar. Oyunu yöneten kişi de çocukların yanlarına oturur. Oyunu yöneten (veya oynatan) kişi her dizede sırayla birinin ayağına eliyle dokunarak şu tekerlemeyi söyler: “Bir birliğim/İki ikiliğim/Üç üçlüğüm/Dört dörtlüğüm/ Beş beşliğim/ Altı elek/ Demir telek/ Salla bunu/ Çek şunu...” Çek şunu dizesi hangi çocuğun ayağına denk gelirse o çocuk oyundan çıkar. Oyun bu şekilde devam eder. En sona kalan çocuğu diğerleri döver. Aynı oyunda söylenen bir başka tekerleme daha vardır. Oyunu yöneten kişi bu tekerlemenin her kelimesinde çocukların ayaklarına sırayla dokunur. Bu tekerleme de şöyledir: “Bacadan bahti fitna göz/Biri şahin biri boz/Bindum bozun boynina/Gettum Halep yolina/Halep yolu bit bazar/İçinda maymun gezar/Maymun beni korhutti/Kulahlarini sarhitti.../Salla buni/Çek şuni...” Çiçioyinik veya Çirnik OĞDAR DA HOÇİYAR Lök (Morkaya) taraflarında Çiçioyinik adıyla oynanan bu oyun Büyük Hevek (Yaylalar) taraflarında Çirnik adıyla bilinir. Çiçioyiniği yapmak için önce yere çok sağlam bir biçimde orta kalınlıkta bir kazık çakılır veya gömülür. Kazığın ucu sivriltilir. Bundan sonra 4-5 metre boyunda sağlam bir sırık temin edilerek sırığın tam ortası, yere çakılı kazığın ucunun tam oturacağı şekilde oyulur. Sonra kazığın sivriltilmiş ucu iyice yağlanır, sırık rahatça dönsün diye. Sırığın oyulan yeri kazığın yağlanmış ucuna oturtulur. Böylece çiçioyinik kurulmuş olur. İki çocuk sırığın iki tarafına otururlar ve ayaklarını yere vurarak başlarlar sırığın üzerinde havada dönmeye. Çocuklar dengelerini sağladıktan sonra sırığı kendi ekseni etrafında döndürerek, ayaklarını yerden kesip havada dönmeye başlarlar. Ayaklarını yere vurarak yavaştan dönmeye başlayan çocuklar, hızlarını giderek arttırırlar ve bir ahenk tutturarak döner dururlar. Çocuklardan birisi dengesini kaybedip yere düşene kadar oyuna devam edilir. Çiçioyinik dönerken kazık ve sırık ağaçlarının birbirine sürtünmesi ile “cııır...cııırrrr” diye sesler çıkar. Bu sesin daha iyi çıkmasını isteyen çocuklar, kazığın yağlı ucu ile sırığın arasına bir miktar odun kömürü dökerler. Böylece ses daha fazla ve daha güzel çıkar. Hevek tarafında bu oyun, çocukların yere düşünce bir taraflarının in cinmemesi için daha çok kışın, yeteri miktarda kar yağdığı zaman oynanır. Düşen çocuk böylece yumuşak karın üstüne düşmüş olur ve sakatlanma riski azalır. Kaynak: Taner ARTVİNLİ; Yusufeli, Yusufeli Kaymakamlığı yayını, Ankara 2000 YUSUFELİ ADETLERİGönderen: Mustafa Gümüş Tarih: 23 Ağustos 2016 SalıKonu: Sosyal yapı Düğün ve evlenme törenlerindeki bazı gelenek ve görenekler: Enişte Kütüğü : Düğünden bir hafta sonra gelin ve damat kız tarafının evine ziyarete giderler. Gelinin akrabaları damadın önüne yarılması çok zor bir ağaç kütüğü koyarlar, eline de bir balta verip “bu kütüğü yar” derler. Bu şekilde damadın gücünü sınarlar. Eskiden oldukça yaygın olan bu gelenek günümüzde artık unutulmaya yüz tutmuştur. Koç parası : Düğün sırasında kız tarafının işlerine yardım eden, misafirlerle ilgilenen gençler düğünden sonra koç keserek yiyip eğlenmek için damattan koç parası adı altında bahşiş alırlar. Kaynak: Taner ARTVİNLİ; Yusufeli, Yusufeli Kaymakamlığı yayını, Ankara 2000 MEŞE ADAMIGönderen: Mustafa Gümüş Tarih: 23 Ağustos 2016 SalıKonu: Sosyal yapı Meşe Adamı: Tüm Doğu Karadeniz’de olduğu gibi Yusufeli’de de Meşe Adamı inancı oldukça yaygındır. Yusufeli’nin her yerinde bilinir. Meşe Adamı belden yukarısı insan, belden aşağısı hayvana (ayı, kurt veya maymuna) benzeyen, vücudunun her tarafı uzun kıllarla kaplı bir yaratık şeklinde tarifi yapılan hayali bir yaratıktır. Meşe Adamı’nın, ormanlarda yaşadığına ve –bu yüzden de- en çok avcılara rastladığına, karşısındakinin her hareketini taklit ettiğine, olağanüstü bir fiziksel güce sahip olduğuna ve bir tek ateşten korktuğuna inanılır. Meşe adamı figürü daha çok, çocukları korkutarak geceleri dışarı çıkmalarını engellemek için anlatılır. Sayısız Meşe Adamı hikâyesi olmasına rağmen, hikâyelerde Meşe Adamı’nın tasviri aynı olup, yalnızca hikâyelerde geçen olaylarda küçük değişikler görülür. Lazlarda da Meşe Adamı aynıdır. Meşe Adamı Lazcada “Germakoçi” (Germa=Orman, koçi=adam) şeklinde söylenir. Meşe Adamı hakkında daha geniş bilgi için Kafkasya Yazıları dergisinin (Çiviyazıları yayın.) 2. sayısında (Yaz-1997) yayınlanan W. Feurstein’in “Laz Halk İnancında GERMAKOÇİ” başlıklı yazısı okunabilir. Cazi (Kuyruklu) İnanması: İnsanların gözüne daha çok kedi veya örümcek suretinde görüldüğüne, loğusa kadınlara tayin (musallat) olup, yeni doğan çocukların ciğerini yediğine inanılan, kuyruklu insanlardır caziler. Cazi için “Kuyruklu” tabiri de kullanılır. Hüngâmek taraflarında ise “Poçikli” denir. Yusufeli’de en yaygın halk inancı, cazi inancıdır. Tüm Yusufeli’de bilinir. Cazi’nin tarifi yörelere göre pek farklılık göstermez. Hemen hemen heryerde tarifi aynıdır. Ve cazi üzerine, gerçekten yaşanmış olduğu söylenen sayısız hikâye, olay anlatılır. Cazi insanların küçük (en fazla parmak boyunda) kuyruklarının olduğu ve kuyruğun yalnızca suyun içinde ortaya çıktığı söylenir. (Şüphelenilen kişiler suyun içine oturtup kuyruk çıkıp çıkmayacağına bakılırmış.) Bu yüzden cazi’nin bir adı da Kuyruklu’dur. Kedi suretinde görülen cazi’nin gözlerine dikkatli bakıldığında tıpkı insan gözleri gibi gözlerinin olduğu da söylenir. İki çeşit cazi olduğu ; bazılarının can aldığı, bazılarının da can almadığı, bunların sezgilerinin çok kuvvetli olduğu söylenir. Kendilerine yapılacak herhangi bir kötülük, şaka ve saireyi önceden sezerler, anlarlarmış. (örneğin : bir ziyafet üzerine davetsiz, tesadüfen gelenlere şaka yollu “ziyafet olduğunu nerden anladın, cazi!” diye takılırlar.) Cazi’nin kuyruğu sızladı mı birinin canını almak istermiş. Daha ziyade, çok sevdiği birinin ya canını alırmış, ciğerini yermiş, kanını emermiş ya da boğarmış. Cazi’nin göze göründüğü suretini (büründüğü suret) öldürürsen, cazi kişinin de öleceği veya suretine ne yaparsan aynısının cazi kişiye de olacağı (örneğin: suretini döversen, cazi kişi de dövülmüş gibi olur vs.) söylenir. Cazi inanışı da Yusufeli folkloruna ayrı bir renk katar Kurt ağzı bağlama: Geceleri dışarıda kalmış hayvanları kurt yemesin diye dualar okuyarak bir çakının ağzı kapatılmak suretiyle kurdun ağzının bağlanması. Koncoloz: Yeni doğmuş çocukların ciğerini çektiğine inanılan düşsel bir yaratıktır., Eş Basması: Birbirine yakın tarihlerde doğan ve kırkları karışan çıcuklara “kırkları karışmış eş” adı verilir. Bunlar bir arada iken, eşlerden biri öbüründen daha yüksekte tutulur ya da yükseğe çıkarılırsa, aşağıda kalan eş, eş basmasına uğrar. Eş Basmasına uğrayan çocuklar, zamanında yürüyemez, normal büyüyüp gelişemez, hastalıklı olurlar. Basan eş ile basılan eş, iki el arasında altlı üstlü havada birbirlerinin üzerinden geçirilirse, eşlik sağlanmış ve eş basması önlenmiş olur. Diğer İnanmalar: · MayısYedisi (Rûmi 7 Mayıs günü) Çoruh Nehrinde yıkanmanın uğuruna inanılır. Türklerin Şamanlıktaki yaz bayramını kutlaması geleneğinin bir başka örneği sayılabilecek bu inanç, Çoruh kıyısı köylerinde yaygın idi. İlkbaharda ilk pancar çıktığı zaman körpe pancardan yiyen göğü yener. · Eşikte oturursan alacaklılar gelir. Gece sakız çiğneyen kişi ölü eti çiğnemiş sayılır. Kızlar kahve içmez, içerse çocuğu olmaz. · Gece yastığın altına elbise koyarsan (özellikle de belden aşağı giyilen pantolon, çorap vs. gibi elbiseler) gece uykuda Karakura (Karabasan) basar. · Kollarını göğsünde kavuşturup bağlarsan annen baban ölür, yetim kalırsın. · Gece tırnak kesilmez. · Gece kapıya su atılmaz. Hele hele sıcak veya kaynar su hiç atılmaz. Cinlerin çocukları üzerine dökülür, çocukları yanar. · Kapıya kemik atılmaz. Kaynak: Taner ARTVİNLİ; Yusufeli, Yusufeli Kaymakamlığı yayını, Ankara 2000 |